Bölgemizde tarih boyunca çok sayıda deprem yaşanmış ve büyük yıkımlara maruz kalmıştır. Bunların birçoğunu tarihi kaynaklardan ve dönem yazarlarından öğrenmekteyiz. Halk arasında da şifahen anlatıla gelen olaylar ve ‘’buraları birkaç kez battı çıktı’’ şeklinde ifadeler her zaman mevcuttur. Zira Karaelbistan adının da buradan geldiğine dair rivayetler vardır. Bu örneğin aynından Maraş’ta da karşımıza çıkıyor. ‘’Karamaraş’’ olarak adlandırılan bir bölge de orada mevcut. Bu isimlerin geçmişte meydana gelen depremlerle ilgili olduğu bilinmektedir. Şöyle ki: 1114 yılında yaşanan depremden sonra, Elbistan bugünkü yerine taşınmıştır. Daha önce mukim olduğu yer ise Tepebaşı- Doğanköy arası olduğu tahmin ediliyor. Karaelbistan bölgesi, 1114 depreminde ciddi zarar görmüş ve bu bölge terk edilmiştir. ‘’Kara’’ sıfatı ise bu depremle ilişkilidir. Maraş ise 1513 depreminde büyük zarar gören ve bugün dahi ‘’Karamaraş’’ olarak bilinen bölgede mukimdir. Dulkadiroğulları devrine denk gelen 1513 depreminin ardından, dönemin hükümdarı Alaüddevle Bozkurt tarafından şehir, Ahırdağı’nın güney yamaçlarına taşınmıştır.
(K: 1) Elbistan örneğinde olduğu gibi depremde ziyan olan bölgeye ‘’Kara’’ sıfatı eklenmiş ve böylece söylene gelmiştir.
Tarihi kaynaklar takip edildiğinde, kayıtlara geçen ilk deprem Hititler dönemine rastlar. Bir sonraki büyük deprem ise Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu devrinde, 6. Yy da meydana gelmiştir. Kaynaklarda detaylı bir şekilde anlatılan ve şiddetli yıkıma sebep olan deprem ise 1114 depremidir. Dulkadiroğulları devrinde meydana gelen 1513 depremi de şehre büyük zarar verir. Osmanlılar döneminde ise sırasıyla; 1615, 1798, 1822, 1874, 1895, 1905 tarihlerinde depremler meydana gelmiştir. Cumhuriyet döneminde de 1962 ve 6 Şubat 2023 depremleri vakidir.
(K: 2) Kayıtlara geçen bu depremler arasında, şiddeti ve tahribatı açısından yaşanan en büyük depremler, ‘’Asrın Felaketi’’ olarak nitelendirilen 6 Şubat 2023 depremleridir. Anadolu tarihinde; ard arda meydana gelen (9 saat aralıkla) ve büyüklüğü 7 üzerinde (7.7 Pazarcık, 7.6 Elbistan) yaşanan bir başka deprem felaketi mevcut değildir. Bahsi geçen depremlerin yüzeye çok yakın mesafede meydana gelmesi de yıkım gücünü katbekat arttırmıştır.
Tarihi kaynaklarda anlatılan depremlerde can kaybı bilgisinin yanı sıra, yıkımın getirdiği tahribat bilgisi de yer alır. Buna 1114 Depremini anlatan kaynaklarda detaylı şekilde rastlamamız mümkündür. Bahsi geçen depreme Urfa’da yakalanan Süryani Papaz Mateos’un verdiği bilgilerde, çok sayıda kilisenin ve evin yıkıldığı anlaşılmaktadır.
(K: 3) Aynı şekilde dönem yazarlarından Abu’l- Farac; Maraş’ın tamamen yıkıldığını, Samosata (Adıyaman) ‘da birçok evin yıkıldığını, Edassa (Urfa)’ da sur kulelerinden 13 ünün, Harran surlarının da bir kısmının yıkıldığını, Balaş Kalesinin yarısının ve 100 evin yıkıldığı, birçok kilisenin yıkıldığını nakleder.
(K: 4) 6 Şubat 2023 Depremlerinde de çok sayıda tarihi yapı yıkılmış veya zarar görmüştür. Bu eserlerin bazıları şunlardır:
- Antakya’da bulunan ve Türkiye’deki en eski camii olarak nitelendirilen Habib-i Neccar Camii,
-Yine Antakya’da bulunan Rum Ortodoks Kilisesi ve İskenderun Latin Katolik Kilisesi,
-Tarihi 16. Yy ‘a uzanan Antakya Ulu Cami,
-Gaziantep Kalesi’nin bazı burçları ve duvarları,
-UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır Surlarının bazı burçları ve duvarları,
-Dulkadiroğulları döneminde inşa edilen Adıyaman Ulu Camii,
-Adıyaman’da yer alan ve Kommagene Krallığı’na ait, Karakuş Tümülüsünde bulunan Tokalaşma Sütunu,
- Malatya şehir merkezinde yer alan Yeni Camii,
Depremlerden zarar gören bölgelerde, gerek tamamen yıkılan gerek ağır hasar alan gerekse hafif hasar alan daha birçok tarihi yapı ve eserimiz bulunmaktadır. Elbistan’da ise birçok tarihi yapı ve eser, depremlerden büyük zarar görmüştür.
1. Elbistan Ulu Camii:
Elbistan’da bulunan tarihi yapıların en önemlilerindendir. Kale ya da Gala olarak bilinen yere bitişik (ki burası Dulkadirli Sarayı ve Selçuk Hamamı’nın bulunduğu alandır) konumdadır. Caminin yapımıyla ilgili çeşitli görüşler mevcut olup, üzerindeki kitabede; 1240 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Elbistan Emiri Mübarezeddin Çavlı tarafından yaptırıldığı yazmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar, bu kitabenin başka bir yerdeki camiden alınıp buraya takıldığını ifade etmektedirler. Bazı araştırmacılar ise Selçukluların yaptırdığı caminin; 1507’de Şah İsmail’in Elbistan’ı istilası sırasında yıkılması sonucu, yerine Dulkadirlilerin son hükümdarı Şahsuvar oğlu Ali Bey tarafından, klasik Osmanlı mimarisini yansıtan günümüzdeki cami inşa edilmiş ve bir önceki yapının kitabesi de buraya konulmuştur, şeklinde yorumları mevcuttur.
(K: 5) Prof. Oktay Aslanapa ‘’Sinan Elbistan Ulu Cami’ni görerek dört yarım kubbeli planın önceki denemelerinde ne aksaklıklarının olduğunu, bunların nasıl giderilebileceğini düşünmüş olmalıdır.’’ ifadeleriyle Mimar Sinan’ın camiyi incelediğini belirtir.
(K: 6) Caminin görünümü klasik Osmanlı mimarisini yansıtsa da, harim bölümüne girilen taç kapı Selçuklu mimari örneğidir. Bu kısmın Selçuklular döneminde inşa edilen caminin taç kapısı olduğu varsayılmaktadır.
Camiye girince sol duvarda balkon şeklinde bulunan kısım, ‘’hünkar (bey) mahfili’’ (hükümdarın namaz kıldığı yer) dir. Buraya geçiş caminin doğu duvarında, bugün pencere olarak kullanılan yerden sağlanmaktaydı. Beyler saraydan gelerek, bu girişten cemaate karışmadan hünkar mahfiline dahil olmaktaydı. Zira camide beylerden Melik Arslan, Memluk Sultanı Hoşkadem tarafından gönderilen bir fedainin suikastiyle öldürülmüştür.
(K: 7) İlk etapta iki minaresi bulunan cami, Kanuni Sultan Süleyman döneminde restore edilmiştir. Aynı zamanda medrese olarak kullanılan cami, 1816 yılında II. Mahmut döneminde ve minaresi ise üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere 1871 yılında onarılmıştır. Minberin üzerindeki kayıttan, 1922 yılında Nuri isminde bir usta tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin minberi bu onarım sırasında inşa edilmiştir. Barok tarzda inşa edilen minber mermerdendir. Mihrabın da aynı usta tarafından onarıldığı zannedilmektedir. 1957 yılında kurulan ‘’Elbistan Asarı Atikadan Kalma Camileri Onarma Derneği’’ başkanı Cemal Özen’in 1961 de; Temsilciler Meclisi Üyesi Mehmet Emin Soysal’a gönderdiği mektupta: ‘’40 seneden beri iç kısmı hiç tamir görmeyen, tarihi haşmetiyle iftihar ettiğimiz Ulu Cami’yi içinde bulunduğu perişanlıktan kurtarmak’’ şeklindeki ifadesiyle caminin vaziyetini nakletmiştir.
(K: 8) Vakıflar idaresince 1932, 1955, 1984 ve 1990 yıllarında tamir edilmiştir. Son onarımı da yine Vakıflar tarafından 2009 yılında yapılmıştır.
Caminin bahçesinde, Dulkadiroğlu Beylerinden Alaüddevle Bozkurt Bey’in mezarı olduğu söylense de temsili bir mezar olduğunu söylememiz mümkün. Hemen yanındaki mezar ise ulemadan Buharalı Osman Necip Efendi’ye aittir. Caminin haziresi günümüze ulaşmadığı için başka mezarlara ve mezar taşlarına rastlamıyoruz. Bu alana 1911 de Rüştiye Mektebi yapılmış, daha sonra adı İsmet Paşa İlkokulu olarak değiştirilmiştir.
(K: 9) Bu okul bir ara biçki dikiş kursu olarak hizmet vermiş, sonra yıkılarak yerine şadırvan ve hela yapılmıştır.
Gece meydana gelen depremde minare şerefesinin üst tarafı yıkılmış, aynı gün yaşanan ikinci depremde ise minare tamamen yıkılmıştır. Ciddi hasar gören cami; Kültür Varlıkları ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılacaktır.

Solda: Elbistan Ulu Cami’nin depremden önceki hali. (Orhan Saydam Arşivi) Ortada: gece meydana gelen depremden sonraki hali. (Orhan Saydam Arşivi) Sağda: aynı gün öğlen meydana gelen depremden sonraki hali. (Edebiyatçı Yazar Mustafa Bostan’dan)
2. Çarşı Atik Camii
Elbistan’ın en eski yapılarından biri olan Çarşı Atik Camii’nin yapım tarihi konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt’un vakfiyesinde; Elbistan’da Cami-i Kebir inşa ettirdiği ve cami civarında bulunan birçok dükkanı da vakfettiği kayıtlıdır.
(K: 10) 1563 tahrir kayıtlarında camiye bitişik dükkanlardan da bahseder.
(K: 11) Alaüddevle Bozkurt’un 1496 da Babai Külliyesi (Himmet Baba Camii, Tekke ve Medrese) ni inşa ettirmesinden anlaşılıyor ki bu dönemde imar çalışmaları hayli yoğundur. Bu bilgiler göz önüne alınarak Çarşı Atik Camii’nin 1490 civarında Alaüddevle Bozkurt Bey tarafından inşa edildiğini savunan araştırmacılar olduğu gibi bu tezi kabul etmeyenler de vardır. Prof. Dr. Refet Yinanç ise caminin Danişmentler döneminde inşa edilmiş olabileceğini söylemiştir.
(K: 12) 2005 de yapılan tadilat esnasında minare kaidesindeki sıva kazınınca, miladi 1310 tarihli bir inşa kitabesi ortaya çıkmıştır. Bu kitabe caminin Alaüddevle Bey’den yaklaşık 200 sene önce yapıldığını kanıtlamaktadır. Şah İsmail’in 1507 Elbistan istilası sırasında caminin büyük zarar gördüğü bilinmektedir. Hatta 2005 tadilatı esnasında yaklaşık 20 cm lik yangın tabakası keşfedilmiştir. Bu bilgiler ışığında tahrip olan caminin, Alaüddevle Bozkurt Bey tarafından yeniden inşa edildiği ve etrafına da dükkanlar yapıldığı anlaşılmaktadır.
(K: 13) Caminin eskiden kilise olduğuna dair bir rivayet mevcut olsa da, bu bilgi yanlıştır. Zira 19. Yy sonlarına kadar, caminin alt tarafında bir kilisenin mevcut olduğu bilinmektedir.
Medrese olarak da kullanılan cami, birçok kez tadilat geçirmiştir. Minare kaidesinin batı duvarında yer alan kitabe de IV. Murat (1623-1640) devrinde tadilat geçirdiği, minarenin de ‘’Ammere Hazel Minareti….. Sultan Murat’’ ibaresinden bu dönemde yapıldığını anlamaktayız. (1615’de yaşanan depremde minare yıkılmış olabilir.) Caminin cümle kapısının yanlarında bulunan kitabeler de tadilat ile ilgilidir. Bunlardan biri IV. Mehmet (1648-1693) devrindeki tadilatı, diğeri de 1885 yılında yapılan tadilatı içermektedir. 1950 lerde de iç kısmı tamir edilmiştir. 1957 yılında kurulan ‘’Elbistan Asarı Atikadan Kalma Camileri Onarma Derneği’’ başkanı Cemal Özen’in 1961 de; Temsilciler Meclisi Üyesi Mehmet Emin Soysal’a gönderdiği mektupta: ‘’Çarşı Cami’ne 1-2 odalı bir kabine yapmak zaruridir….Çarşı Cami’ne bir amplifikatör temin etmek kararındayız’’ şeklinde ifadelerle caminin eksiklerini beyan etmiştir.
(K: 14) Minare ve cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1997 yılında ve 2005-2008 yılları arasında yapılan onarımla yenilenmiştir.
6 Şubat depremlerinin ikincisinde cami ve minaresi ağır hasar almıştır. Minaresinin örme tuğla kısmı yer yer patlamıştır. Edinilen bilgiye göre artçı depremlerin birinde kendiliğinden yıkılmıştır.

Solda: Elbistan Çarşı Atik Cami’nin depremden önceki hali. (Orhan Saydam Arşivi) Ortada ve Sağda: Depremden birkaç gün sonra yaşanan artçılar esnasında yıkıldığı söylenen hali. (Görseller netten alınmıştır.)
3. Himmet Baba Camii ve Türbesi
Ümmet Baba olarak da anılan bu yapının, Dulkadiroğlu Beyi Alaüddevle Bozkurt tarafından 1496 yılında inşa edildiği düşünülüyor. İnşa kitabesi mevcut değil. Ancak Mükrimin Halil Yinanç, yapının yakınında yer alan tekkenin kitabesini, tekke yıkılmadan önce kaydetmiş. Bu kitabeye göre tekke Alaüddevle Bozkurt Bey tarafından 1496’da inşa edilmiş.
(K: 15) Öte yandan Alaüddevle Bozkurt Bey’in 1500 tarihli vakfiyesinde, yaptırmış olduğu mescit, medrese ve zaviye için şeyh, müderris ve imam tayin ettiği kayıtlıdır.
(K: 16) Dolayısıyla bahsi geçen yapı, külliyenin bir parçası olup tekke ile aynı yıl inşa edilmiştir.
Ümmet Baba Dulkadirliler devrinde yaşamış, önemli bir alim, hatip ve şahsiyettir. Halk arasında efsanevi anlatımlara konu olan bu zat muhtemelen bu yapının da sorumlusudur. O hayattayken ya da vefat ettikten sonra mescidin güney duvarına bitişik türbesi inşa edilmiştir. Zira incelendiğinde kullanılan malzemenin farklı olduğu hemen anlaşılmaktadır. Sekizgen planlı türbe Türk mimarisi için önemli bir örnektir. Nedeni, türbeye mihrabın içinden açılan kapı ile geçilmesidir. Türbe içerisine Himmet Baba’nın sandukası bulunur.
(K: 17) Alaüddevle Beyin inşa ettirdiği Babaiyye külliyesinden günümüze medrese ulaşamamıştır. Yüksek ihtimalle bu medrese Şah İsmail’in Elbistan istilası sırasında yıkıma uğramış, daha sonra da tekrar inşa edilmemiştir. Ancak 1814 tarihli bir el yazma kitabın ketebesinde ‘’Fi Kasaba-ı Elbistan Medrese-i Cami-i Himmet Baba’’ ibaresi kaydedilmiştir.
(K: 18) Bu da medrese yapı olarak yıkılmış olsa bile, caminin aynı zamanda yüzlerce yıl medrese olarak kullanıldığı anlamına gelir. Tekke ise caminin güneyine doğru giden yolun solunda kalmaktadır. Orada bulunan köprü, Tekke Köprüsü olarak anılır. 1920 lere kadar tek kat halinde gelen tekke, verilen şifahi bilgilere göre hükümet konağı (Elbistan Şehir Müzesi Binası) yapılırken taşları sökülerek inşaat malzemesi olarak kullanılmıştır. Bugün yaklaşık bir metre yüksekliğinde temel kalıntısı mevcuttur. Halk arasında; Hacı Bektaş Veli’nin Elbistan’a gelip bu tekkede 40 gün çileye girdiği inancı vardır. Fakat bu bilgi yanlıştır. Nedeni ise Hacı Bektaş Veli’nin 1200 lerde yaşamış, tekkenin ise 1496 yılında inşa edilmiş olmasıdır. Yani takriben aralarında 200 yıl vardır. Hacı Bektaş Veli’nin Elbistan’a geldiği bazı kaynaklarda geçmekte. Tekke ile ilgili 1760 tarihli bir belgede, buranın Hacı Bektaş-ı Veli Tarikatına bağlı olduğu belirtilmiş, burada Hacı Bektaş-ı Veli evladından Şeyh El Hac Feyzullah Efendi’nin post-nişinlik yaptığı kaydedilmiştir.
(K: 19) Cami ve türbenin zaman içerisinde geçirdiği tadilatların tamamını bilemiyoruz. Giriş kapısının üzerinde yer alan tamir kitabesine göre 1890 yılında onarılmıştır. 1938’de halk tarafından, 1991’de de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tadilat görmüştür. Yapılan son restorasyon ise 2009 yılına aittir.
Esasen ahşap olan minaresi işlevini yitirince, 1952 yılında kalıp biriketten tek şerefeli bir minare Hırfanoğlu Mehmet Ali Aktura ustaya yaptırılır. Minarenin kitabesinde ‘’Hacı Hasan Oğullarından, Hacı Mehmet Kızı, Necla Köksal Hayratı, Mimar M. Ali- H. İrfan 1952’’ ibaresi mevcuttur.
6 Şubat 2023 ‘te meydana gelen depremlerde cami ve türbe zarar görmemiştir. Ancak tahrip olan minaresi yıkılma tehlikesiyle baş başa kalınca, Vakıflar Genel Müdürlüğü ekipleri tarafından kontrollü bir şekilde sökülmüştür. Taşlar tek tek numaralandırılmış, paketlenmiş ve muhafaza altına alınmıştır.

Solda: Elbistan Himmet Baba Cami’nin depremden önceki hali. (Orhan Saydam Arşivi) Ortada: Depremde hasar gören minaresinin ekiplerce kontrollü bir şekilde sökülme anı. (Elbistanın Sesi Gazetesi Arşivi) Sağda: Günümüzdeki hali. (Edebiyatçı Yazar Mustafa Bostan’dan)
4. Güneşli Camii
Elbistan Güneşli mahallesinde bulunan caminin yapım tarihi 1800 lü yılların sonuna tarihleniyor. Bu tarihlerde yapılmış olduğunu 11 Temmuz 1900 tarihli bir vakfiyeden anlıyoruz. Bu belgeye göre Elbistan eşrafından Hacı Mahmud zade Hacı Efendi ve kardeşi Ali Efendi (Elbistanlı Candansayar ve Hacımahmutoğlu soy isimli ailelerin büyükleridir) tarafından camiye bazı gelirler vakfedilmiştir.
(K: 20) Yapı malzemesi olarak kerpiç ve ahşabın kullanıldığı caminin ilk minaresi de ahşaptan yapılmış. Ancak bu minare yıkılarak yerine 1964 yılında kesme taştan bir minare inşa edilmiştir. 1957 yılında kurulan ‘’Elbistan Asarı Atikadan Kalma Camileri Onarma Derneği’’ başkanı Cemal Özen’in 1961 de; Temsilciler Meclisi Üyesi Mehmet Emin Soysal’a gönderdiği mektupta: ‘’Her sene çökmeye namzet ve akmak suretiyle kilim keçesinin duvarlarını harap eden Güneşli Camisi üzerine çatı yapmak’’ istediklerini beyan etmişlerdir. Mektubun devamında, çatı için gerekli kerestenin ellerinde mevcut olduğunu ancak usta ve kiremit parası olmadığından yapamadıklarını dile getirmiştir.
(K: 21) 1966, 1979 ve 1998 yıllarında onarım gören camii, deprem esnasında güney duvarının ve minaresinin tamamen yıkılmasıyla kullanılamaz hale gelmiştir.
Solda: Elbistan Güneşli Cami’nin 2000 li yıllardaki hali. (Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II

Syf: 994) Ortada ve Sağda: Depremde yıkılan minaresinin kaidesi ve tamamen çöken güney duvarının görünüşü (Orhan Saydam Arşivi)
5. Ceyhan (Aşağı) Camii
Elbistan Köprübaşı Mahallesi, Sinanlar Sokak’ta yer alan cami tahminen 1850 li yıllarda yapılmıştır. Mimarisi Güneşli camii ile benzerlik gösteren yapının malzemesi kerpiç ve ahşaptır. Ceyhan Nehri kenarında yer aldığı için halk tarafından böyle isimlendirilmiştir. Cami aynı zamanda medrese olarak kullanılmıştır. Bu medresede okutulan 1854 tarihli İzharü’l-Esrar isimli kitabın kapağına; ‘’Elbistan’ın Aşağı Cami-i Şerif Medresesinde talebe Edhem Efendi’’ notundan buranın aynı zamanda medrese olduğu anlaşılmaktadır.
(K: 22) 1912 senesine ait bir icazetnameye göre Aşağı Cami-i Şerif imamının Ulemadan Sinan zade Ali İlmi Efendi olduğunu görmekteyiz.
(K: 23) Caminin ilk minaresi ahşaptan yapılmış ancak bu minare kaldırılarak 1960 yılında Mimar Hırfanoğlu Mehmet Ali Aktura tarafından yerine beton biriketten iki şerefeli minare yapılmıştır.
(K: 24) Camii 1960 ve 1998 yıllarında onarım görür. Yıkılma tehlikesi nedeniyle 2011 de ibadete kapatılan cami restore edilerek 2014 yılında yeniden ibadete açılır. Bu restorasyon sırasında 1960’da yapılan minare sökülerek aslına uygun ahşap minare inşa edilmiştir.
(K: 25) Depremlerde minare zarar görmemiş ancak cami, büyük ölçüde tahrip olmuştur.
Yıllarca bu camide muhafaza edilmiş ve Elbistan tarihi açısından önemli bulduğum bir mezar taşının kısa serüvenini de burada arz etmek isterim: Bu mezar taşı 1851 yılında Elbistan’a gelen ve burada vefat eden Bağdat Kadısı Hayatizade Şeref Halil Efendi’ye aittir. (İlk kez Arif Bilgin tarafından okunup yayınlanan taş, 1930 larda belediye binası inşa edilirken kaybolmaması için buraya bırakılmış olmalı.) Dokuz satır Talik yazıdan oluşan ve ‘’örfi destarlı kavuk’’ başlıklı mezar taşı, restorasyon sonrasında minarenin duvarla kesiştiği köşeye bırakılmıştı. Şubat 2019 da başlayan Elbistan Şehir Müzesi çalışmalarında, etnografya bölümü danışmanlığı yaptığım sırada bir rapor yazarak, taşın müzede muhafazası için gerekçelerimi arz ettim. Müze Müdürü Hulusi Ünsal’ın da gayretleriyle aynı yıl içerisinde Elbistan Şehir Müzesine nakledildi. Osmanlı mezar taşlarının güzide örneklerinden biri olan bu sanat eseri yerel tarih açısından son derece önemlidir.

Solda: Elbistan Ceyhan (Aşağı) Cami’nin 1960 da yapılan beton biriket minareli hali. (Fotoğraf netten alınmıştır.) Sağda: 2014 restorasyonundan sonra aslına uygun yapılan ahşap minareli hali (Orhan Saydam Arşivi)
6. Elbistan Şehir Müzesi
Elbistan’da cumhuriyetin ilk yıllarında, hükümet konağı olarak inşa edilen yapıdır. 1920 sonlarında Kaymakam Osman Şükrü Bey (Kör Osman) döneminde yapımına başlanmış, halkın da katkılarıyla bir sonraki Kaymakam Gani Bey döneminde tamamlanmıştır. Bulunduğu yer daha önceden mezarlıktır ve binanın yapımı esnasında, civardan çeşitli devşirme taşlar getirilerek kullanılmıştır. Yapının duvarlarında mezar taşlarına dahi rastlamak mümkündür. İki katlı olan yapı uzun yıllar hükümet konağı olarak kullanılmış, bir ara restoran bir ara da polis evi olarak hizmet vermiştir. Yapının ilk halinde giriş kapısının üzerinde kaymakam odası bulunurken restorasyonu sırasında bu kısım iptal edilmiştir. Giriş kapısının üzerinde bir balkon yer alır. 2017 yılında başlayan restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından, Haziran 2021 de açılışı yapılmış ve Elbistan Şehir Müzesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. İçerisinde 1500 civarında eserin yer aldığı müze, arkeoloji ve etnografya bölümlerinden oluşmakta. Özellikle Karahöyük kazılarından elde edilen bulguların sergilendiği salonda oldukça önemli eserler yer alıyor. 1947 yılında Prof. Dr. Tahsin Özgüç ve ekibinin Karahöyük’te yapmış olduğu kazılarda elde edilen eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden getirilerek burada sergileniyor. Bunların içerisinde en önemlisi Hititler döneminde bölgenin rüzgar tanrısına ithafen Luvi Diliyle yazılmış, Karahöyük Steli’dir. Ayrıca müzede kronolojik sıra ile Elbistan tarihi işlenmiştir. Üst Paleolotik devirden (Keçemağara Höyük) Hititlere, Helenistik devirden Romalılara, Bizans devrinden Selçuklulara, Dulkadiroğulları döneminden Osmanlılara kadar birçok tarihi olay işlenmektedir. Osmanlı sarayına gelin giden Dulkadirli Hanedanına mensup beş prensesin yer aldığı köşe; 1277 Elbistan Savaşı’nın canlandırıldığı bal mumu heykeller, Mahzuni Şerif ve Abdurrahim Karakoç’a ait bal mumu heykeller oldukça ilgi çekicidir. Milli Mücadele Salonu, Arasta ve Esnaflar Salonu, Yöresel Kıyafetler ve Yöresel Yemekler Salonu, İlim Adamları, Şairler ve Yazarlar Salonu şehrin tarihi ve kültürü hakkında önemli bilgiler sunar.
6 Şubat’ta yaşanan ikinci depremde binanın üst katında hasar meydana gelmiştir. Üst katta güney duvarında yer alan pencerelerin birbirine en yakın olduğu noktalarda yığılma meydana gelmiştir. Yapılan inceleme ve tetkikler neticesinde restorasyon faaliyetlerine başlanmıştır.

Solda: Elbistan Şehir Müzesi olarak kullanılan binanın 1930 yılı inşaat hali. (Sait Tokuçoğlu Arşivi) Sağda: Tarihi binanın günümüzdeki hali. (Fotoğraf netten alınmıştır)
7. Beştepe Köyü Ademoğlu Konağı
Elbistan şehir merkezine 33 km uzaklıktaki Beştepe Köyündedir. Konak İbrahim Ağa’nın adıyla anılsa da babası İbil Ağa tarafından yaptırılmıştır. Klasik yapıların dışında daha farklı bir görünüme sahip olan konak, oldukça geniştir. Cumbası bulunmayan konağın ‘’eyvan’’ giriş kısmı iki katlı, ana kısım ise tek katlıdır. Torunu İbrahim Ademoğlu Bey’in verdiği bilgiye göre; iki katlı olan giriş kısmı, ana kısımdan 20 yıl sonra inşa edilmiş. Giriş kısımda ‘’taç kapı’’ üzerinde bulunan kitabede inşa tarihi yer almakta. ‘’Maşallah 1308’’ yazılı kitabedeki tarih miladi tarihe çevrildiğinde, giriş kısmın 1890 yılında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre konağın ana kısmı da 1870 lerde inşa edilmiştir.
Konağın taç kapısı üzerinde yer alan oda, ahşap işçiliğinin önemli örneklerini ihtiva eder. ‘’Kök boya’’ kullanılarak renklendirilen tavan, dolap kapakları, pencere kenarları ve diğer ahşaplar, dönemin estetik anlayışını yansıtmaktadır. Çeşitli motiflerin yer aldığı boyamalar genellikle ‘’bitkisel’’ ve ‘’rumi’’ motiflerden oluşmaktadır.

Konağın taç kapısı üzerinde bulunan ve depremde tamamen çöken odasına ait, ahşap işlemeciliğinden ve kök boyalı tavan kapı süslemelerinden örnekler. (Orhan Saydam Arşivi)
Konağın ana bölümünde yer alan, içerisinde bir ocağın ve ‘’yüklük’’ denilen bölümün yer aldığı geniş odanın tavanı dikkat çekicidir. ‘’Kırlangıç Tavan’’ denilen bu tarz tavan örnekleri, Anadolu’da yaygındır. Odanın içerisinde taşıyıcı kolon görevi üstlenen devasa ardıç mertekler mevcuttur. Bölgemizde bu merteklere ‘’hezen’’ denilmektedir. Bahsi geçen odada da ahşap boyamalar mevcut olup, ‘Temmuz 1929’ tarihi göze çarpmaktadır. (Muhtemelen boyamaların yenilendiği tarih)
Konağın içerisinde çok sayıda, birbirinden farklı yapıda ve amaçlarda kullanılan odalar mevcuttur. Geniş arazilere sahip bir aileye ait olan bu konakta, devasa ahşap tahıl depoları bulunmaktadır. Konağın içerisinde yine ahşaptan yapılmış, ‘’cinlik’’ veya ‘’taht’’ denilen bölümler olduğu gibi duvarlarda da çok sayıda ‘’gömme dolap’’ yer almaktadır. Yine duvarlarda ‘’tabaklık‘’ denilen raflar ve ‘’lambalık’’ denilen, gaz lambası veya idare bırakılan nişler mevcuttur. Konağın sahibi İbrahim Ademoğlu’ndan sonra, eşi Menekşe Hanım vefat ettiği 1978 tarihine kadar burada yaşamıştır. Konak uzun süre kullanılmış, en son sakini ise Menekşe Hanım’ın gelini Ohey Ademoğlu olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescillenen konağın büyük bir kısmı depremlerde tamamen yıkılmıştır. (K: 26)

Solda: Konağın taç kapısı veya cümle kapısının depremden önceki hali. (Orhan Saydam Arşivi) Ortada: Depremde üst kısmı çöken taç kapının hali. (Bahadır Ademoğlu’ndan) Sağda: Taç kapının üzerinde yer alan ve içi komple kök boyalı ahşaplarla süslü olan odanın depremden sonraki hali (Bahadır Ademoğlu’ndan)
8. Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi (Saydam) Efendi Konağı ve Sinan zade Aziz Ağa Konağı
Köprübaşı Mahallesinde yer alan bu iki konak, Elbistan’daki sivil mimarinin önemli örneklerindendir. Bu iki yapı Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi Efendi tarafından, Kerbela Kadılığı sırasında yaptırılmıştır. Ceyhan Nehri kenarındaki konağı kendisi için, diğer konağı ise kardeşi Sinan zade Ahmet Ağa için yaptırmıştır. Diğer konak Ahmet Ağa’nın oğlu Aziz Ağa adıyla anılır. Ermeni usta Ohennes Efendi iki konağın da mimarıdır. ‘’Bağdadi Tarz’’ ‘da ve iki katlı yapılan bu konakların 19. Yy sonlarında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Elbistan sivil mimari yapılarının hemen hemen tamamı, kerpiç ve ahşaptan meydana gelir. Ön tarafında, ‘’cumba’’ adı verilen kapalı balkonun yer aldığı bu konaklar duvar kalınlıklarıyla dikkat çeker. Duvarında ardıç ağacından yapılan ‘’hatıl’’ denilen ahşaplar ve ‘’iki ana bir kuzu’’ olarak adlandırılan kerpiç kalıplar kullanılmıştır. Kerpiç bloklardan yapılan duvar, yine kerpiçten mamul kalın bir sıva ile kaplanır. Bu kerpiç sıva belirli aralıklarla yenilendiği takdirde yapı yüzlerce yıl ayakta kalabilir. Üst katta cumbasında ve tüm duvarlarında dörder adet olmak üzere toplam 20 adet pencere bulunur. Alt katta ise bu sayı 16 adettir. Alt katın aydınlık olması için ‘’ışık tağası’’ denilen küçük pencereler mevcuttur. Cumbanın hemen altında yer alan, eyvan formlu giriş kapısı ‘’kantara’’ denilen bir tür kemerle süslenmiştir. Bazı evlerde bu kısımda kitabe yer alır. Sahibinin maddi durumuna göre büyüklüğü değişen bu yapılarda yine maddi duruma bağlı olarak ahşapların sanatsal zenginliği de değişkenlik gösterir. Özellikle tavan süsleri, dolap kapakları ve kapılar ahşap oymacılığının güzel birer örneğidir. Kök boya ile boyanan bu ahşapların üzerinde çeşitli figürler ve bitkisel süslemeler yer alır. Mutfak kısmında duvar boyunca ‘’tabaklık’’ adı verilen süslemeli ahşap bir raf bulunur. Yine mutfakta yer alan ahşap davlumbazlı ocak yapının en dikkat çekici bölümlerindendir. Bahsi geçen konaklarda, ne tavan süslemeleri ne de ahşap davlumbaz günümüze ulaşamamıştır. Konakların damları yılın belirli zamanlarında ‘’lo taşı’’ adı verilen bir mermer silindir ile preslenir. Damdan suyun duvara akmasını engelleyen toprak sete ‘’süyük’’, suyun dışarı akmasını sağlayan ahşap oluğa ‘’durna’’ denir.
(K: 27) Ayrıca eskimiş yeşil sırlı küplerin alt kısmı kırılarak baca işlevinde kullanıldığı bilinmektedir. Aziz Ağa konağına daha sonra çatı yapılmış, dış yüzeyi ise beton harç ile kaplatılarak büyük ölçüde orijinalliği yok edilmiştir. Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi Efendi Konağı ise miras olarak paylaşılmış, salona sonradan örülen bir duvar ile ikiye bölünmüştür. Konağın sol taraf pencerelerine o kısımda oturanlar tarafından pimapen takılmak suretiyle orijinalliği bozulmuştur.

Elbistan’da sivil mimarinin önemli ve son örneklerinden olan, Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi (Saydam) Efendi’nin Köprübaşında bulanan konağının, deprem öncesi ve deprem sonrası görüntüleri (Orhan Saydam Arşivi)
Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi Efendi Konağı’nın arşivimizde yer alan dönem planına göre konak; medhal (giriş), salon, mutfak (2 ocaklı), yemek odası, yatak odası, misafir odası, hamam ve çamaşırlık, kiler ve yüz numara bölümlerinden oluşmaktadır. (K: 28) Bahsi geçen konaklarda çok yakın bir zamana kadar oturan aileler mevcuttu.
Yaşanan 6 Şubat depremlerinde, öğlen meydana gelen sarsıntıda konaklar ağır hasar almış hatta Sinan zade Kadı Mehmet Fevzi Efendi Konağı’nın, Elbistan Milli Eğitim Müdürlüğü tarafına bakan kısmı çökmüştür.

Sinan zade Aziz Ağa’ya ait konağın, deprem öncesi ve deprem sonrası görüntüleri (Orhan Saydam Arşivi)
KAYNAKÇA
1: Prof. Dr. İlyas Gökhan, Dünya.com internet blokuna verdiği röportaj
2: Ayrıntılı bilgi için: Orhan Saydam, Tarihte Meydana Gelen Maraş (Elbistan) Depremleri, Elbistanın Sesi Gazetesi, 19 Eylül 2023
3: Urfalı Mateos Vekayi- Namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, Türkçeye Çeviren: Hrant D. Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer – Prof. M. Halil Yinanç, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1962, Sf. 254-255-256
4: Gregory Abu^l- Farac Tarihi, Süryaniceden Çeviren: Ernest A. Wallis Budge, Türkçeye Çeviren: Ömer Rıza Doğrul, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1950, Cilt: II, Sayfa: 354
5: Ayrıntılı bilgi için bknz: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 1008-1027
6: Arif Bilgin, Tarihten Günümüze Elbistan Ve Köylerindeki Camiiler, Bassaray Matbaası, İzmir 2011, sf:129
7: Caminin içerinde yer alan bilgi panosundan alınmıştır.
8: Orhan Saydam Arşivi, envanter no: 97
9: Arif Bilgin, Tarihten Günümüze Elbistan Ve Köylerindeki Camiiler, Bassaray Matbaası, İzmir 2011, sf: 124
10: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 979
11: Prof. Dr. Refet Yinanç - Yrd. Doç. Dr. Mesut Elibüyük ‘’1563 Maraş Tahrir Defteri’’, 1988
12: Prof. Dr. Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989, sf: 69-99
13: Ayrıntılı bilgi için: Arif Bilgin, Tarihten Günümüze Elbistan Ve Köylerindeki Camiiler, Bassaray Matbaası, İzmir 2011, sf:69-99
14: Orhan Saydam Arşivi, envanter no: 97
15: Prof. Dr. Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989, sf. 133
16: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 960
17: Detaylı Bilgi İçin: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 959-977 / Arif Bilgin, Tarihten Günümüze Elbistan Ve Köylerindeki Camiiler, Bassaray Matbaası, İzmir 2011, sf: 155-180
18: Orhan Saydam Arşivi
19: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 976
20: Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri 46 Kahramanmaraş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, Cilt: II Syf: 995
21: Orhan Saydam Arşivi, envanter no: 97
22: Orhan Saydam Arşivi, envanter no: 31
23: Ömer Hakan Özalp, Elbistanlı Nakiboğlu Kadı Mustafa Kamil Efendi, Özgü Yayınları, İstanbul 2007, sf. 66
24: Arif Bilgin, Tarihten Günümüze Elbistan Ve Köylerindeki Camiiler, Bassaray Matbaası, İzmir 2011, sf: 105
25: Milliyet Gazetesi 07.11.2014 tarihli ‘’Ceyhan Camii, 164 Yıl Önceki Haline Dönüyor’’ başlıklı yazı
26: Detaylı bilgi için: Orhan Saydam, Elbistan Beştepe Köyü; İbrahim Ağa Konağı ve Fakri Haydari Kalender Ademoğlu Konağı, Elbistanın Sesi Gazetesi, 1 Kasım 2021 tarihli makale
27: Lemi Şevket Merey, Elbistan Evleri, ARKİTEKT Dergisi, Sayı 5-6, Yıl 18, Sf. 102-106-112, 1948 İstanbul/Ömer Hakan Özalp, Bir Zamanlar Elbistan, ELMÜHAY Vakfı Yayınları, 2012 İstanbul, C. 1, Sf. 18-32
28: Orhan Saydam Arşivi, envanter no: 2/D
Yorum yazarak Elbistanın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistanın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Okur - Emeğinize sağlık. Bizim aile mezarlığında da eski alfabeyle bir çok mezar taşı vardı.Eski tekkeden kalan şadırvandan el oyması taşlar. Koruma altına alınmadığı için yok oldu gitti.
Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.