Prof.Dr.Fuat Sezgin’in Ardından -5-

Prof.Dr.Fuat Sezgin’in Ardından -5-

“Okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız”

Prof.Dr.Fuat Sezgin

Değerli Dostlar!

Bildiğiniz üzere; İslam Aleminin Yüzakı, Aziz milletimizin medarı iftiharı Merhum Fuat Sezgin hocamızı, 30 Haziran 2018 tarihinde sonsuzluğa uğurladık.

Ahirete irtihalinin, üçüncü seneyi devriyesinde

Bu vesile ile, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı olarak ilan edilen 2019 yılında “Bilim Tarihi Dostu Prof. Dr. Fuat Sezgin” ismiyle hazırlayıp, 03.01.2019 tarihinde yayınlanan “ Bilimler Tarihi Dostu Prof.Dr.Fuat Sezgin “adlı kitap çalışmamızdan özetler sunmaya devam ediyoruz:

……

Gazeteci, Yazar, Akademisyen Sayın Prof.Dr. Yusuf KAPLAN, Büyük Alim Fuat Sezgin’in vefatı üzerine; “Fuat Sezgin Hoca, Pergeli Medeniyetimize Sâbitledi, Gitti...

Dünyanın tanıdığı, takdir ettiği ama bizim hiç tanımadığımız, sürgün ettiğimiz Fuat Sezgin Hoca, vefat etti.Çok büyük bir âlimdi; emsalsiz ilim aşkı, yorulmak bilmez çalışkanlığı ve yazdığı eşsiz eserleri, onu, dünya çapında saygı duyulan bir ilim adamı yapmıştı.

Hayatı, yüzyıllık travmatik tarihimizle özdeşti...

Nev-i şahsına münhasır bir insandan, bir topluma, Allah’ın birkaç yüzyılda bir lûtfettiği bir dehadan söz ediyoruz. Hayatı, Türkiye’nin yüzyıllık travmatik tarihinin özeti gibiydi. Yok oluşun eşiğine sürükleniş, toparlanış ve ayağa kalkış serüveni.

Yüzyıllık zorlu maceramızı, kısaca böyle özetleyebiliriz.

Bin yıllık devâsâ bir medeniyet hazinesinin üze- rinde oturup da böylesine muazzam ve muazzez birikimi, inkâr etmeye kalkışmamız, tam bir yok oluş felâketinin, -kelimenin tam anlamıyla- intiharın eşiğine sürüklenmemizle sonuçlandı başlangıçta.

Düşünsenize... Hem bin yıl dünya tarihini yapmışsınız hem de kimliksiz, kişiliksiz, ruh kökleri kurutulmaya çalışılan bir travmanın eşiğine sürüklenmişsiniz!

Batılıların fiilen sömürgeleştiremediği bir ülke, içerden zihnen kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığına soyunmuş!

Sömürgecilerin bile yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar bu ülkenin kültürel dinamiklerini dinamitlemiş, medeniyet ruhunu ve iddialarını yok etmişsiniz! Ne var ki, bin yıl dünya tarihini yapan bir milleti yok etmek çok zordu. Medeniyet bilinci yok edilmiş, tarih bilinci linç edilmiş bir ülkenin çocukları, bu yok oluş serüvenine seyirci kalamazlardı. Yarma harekâtları gerçekleştirdiler her alanda...

Siyasette Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan bu yarma, toparlanma ve ayağa kalkma yolculuklarının öncüleri oldular.

Düşünce ve sanatta Necip Fazıl’la başlayan toparlanma, direnme süreci, Sezai Karakoç’larla, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve İsmet Özel’lerle ayağa kalkış ve diriliş sürecine dönüştü çok şükür.

Fuat Sezgin Hoca, bu süreçleri kendi kişisel hayatında iliklerine kadar yaşamıştı.

Sürgün, Gözyaşı ve Vefa

Bilim tarihine, özellikle İslâm bilim tarihine, İstanbul Üniversitesi’ndeki oryantalist Alman hocası Ritter’in yönlendirmesiyle ilgi duymaya başlıyor...

İlgisi her geçen gün derinleşiyor... Yitik hazineyi iğneyle kuyu kazarcasına keşfediyor... Sonra en verimli çağında ülkesinden sürgün ediliyor, bu ülkenin zihnine geçirilen pranga olan laiklik adına yapılan 1960 darbesinden sonra. Bilim tarihinde devrim yapmış bir deha!

Fuat Sezgin Hoca, Almanya’da sürgünde, bu ülkede yapamayacağı büyük bir devrime imza attı: Tam 18 cilt İslâm bilim tarihi kitabı yazdı. Dahası, Buhari’nin kaynakları konusunda yaptığı çalışma da oryantalistlerin ezberlerini bozmuş, çığır açmıştı. Fuat Sezgin Hoca’nın genelde İslâm medeniyeti, özelde İslâm ilim tarihi konusundaki Avrupa- merkezci önyargıları yerle bir etmesi, zihinsel bir devrim oldu. Edward Said’den çok daha önce, oryantalizmin, akademik bir emperyalizm biçimi olduğunu gözler önüne serdi.

Ülkesine âşık, bu ülkenin has çocuğu, medeniyet bilinci ve özgüveni yüksek, dünya çapında bir âlimdi. Bu ülkenin metamorfoz yemiş, celladına âşık aydınları, sömürge zihniyetli akademisi, Fuat Sezgin gibi bir dehayı bile yok saydı on yıl öncesine kadar!

Üstelik de bilimi kutsayan seküler çevreler, zerre kadar ilgi göstermediler!

Nedir bu?

Zihnen sömürgeleşmek, entelektüel felç geçirmek demek. O yüzden şöyle demekten kendini alıkoyamamıştı Sezgin Hoca: “İslâm medeniyetinin büyüklüğünü, kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan çok daha zor.”

Eserleri, on yıllar önce Arapçaya, İngilizceye, dünyanın belli başlı dillerine çevrilmişti ama Türkçeye henüz çevrilmiş değil. Çeviri çalışması başladı ama 10. ciltte henüz!

İsmi ölümsüzleşmeli...

Fuat Sezgin Hocamızın çığır açan fikirlerinin ve kitaplarının okullarımızda okutulması gerekiyor...

Adına üniversite açılmalı, Fuat Sezgin Araştırma Enstitüleri kurulmalı.

Yine adına düzenli bilim yarışmaları düzenlen- meli ve Fuat Sezgin Ödülü ihdas edilmeli...

Genç kuşağı kimliksiz, idealsiz, ruhsuz bir çık- maz sokağın eşiğine sürükleyen sömürgeci eğitim zihniyetinden, metamorfoz yemiş, mankurtlaştırıcı, ruhsuzlaştırıcı medya ve kültür rejiminin zihinsel katliamından, köleleştirici dünyasından kurtarmak için Fuat Sezgin Hocamızın fikirlerinden, eserlerinden ve hayatından öğreneceğimiz çok şey var çünkü.

Fuat Sezgin Hoca, pergelin sabit ayağını bizim medeniyetimize sabitledi ve keşfedilmeyi bekleyen devasa bir külliyat bırakıp gitti bu dünyadan...

Hocamıza Allah’tan rahmet, ailesine ve ülkemi- ze başsağlığı diliyorum. Makamı âlî, mekânı cennet olsun.” ardından derken, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise; “Prof. Dr. Fuat Sezgin'in İslam bilimlerinin ve eserlerinin ortaya çıkarılması için önemli çalışmaları ve çok önemli katkıları olduğunu, bunların gençlere ve yeni kuşaklara aktarılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Tarhan, “Prof. Dr. Fuat Sezgin'in hikâyesini, Bitlis’ten çıkıp sisteme ve birçok engele rağmen başarılı olmasını ve bunun için de idealist olmasını, çalışkan olmasını, iyi şeyler amaçlamasını kendi üniversitemde ve çevremdeki gençlere örnek gösteriyorum.

Üsküdar Üniversitesi’ndeki konferans salonuna vefatından önce Prof. Dr. Fuat Sezgin ismini koymuştuk. Tüm emeği geçenlere, vakfa, Gülhane içerisinde ona yer veren siyasi iradeye çok teşekkür ederim.” dedi.

SON SÖZ

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan: “Uyanışa öncülük etti”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fuat Sezgin ile ilgili açıklamasında “Büyük ilim insanı, İslam bilim tarihi alanında yaptığı çalışmalarla medeniyetimizin ve tarihimizin uyanışına öncülük eden Prof. Dr. Fuat Sezgin hocamıza Allah’tan rahmet, milletimize, yakınlarına ve tüm ilim dünyasına başsağlığı diliyorum” ifadelerini kullandı.

Fuat Sezgin’in 01 Temmuz 2018 günü eda edilen cenaze namazından sonra konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "Fuat Sezgin hocamızı tanıdığım andan itibaren gerçekten ilim noktasında nasıl kararlı bir insan olduğunu gördüm. Tanıştığım andan itibaren nasıl bir vatansever, vatan sevdalısı olduğunu gördüm. Türkiye'ye sevdalı olmasının yanında tüm eserlerini Türkiye'ye nasıl getireceğinin de hep hesabı içerisinde oldu. 'Hocam sen nereyi beğeniyorsan söyle biz inşallah orada bu merkezi oluşturalım' dedik. Hocamız da Gülhane Parkı'nın içerisindeki malum şu andaki müze olarak yaptığımız yeri beğendiğini söyledi. Bizler belediyemizle birlikte orada bu çalışmayı yoğunlaştırdık. Hamdolsun şu andaki yere kavuştuk. Tabii hocamızın hayatı boyunca pek çok eseri var.

Gerek İslam, bilim, düşünce, fizik, tıp, astronomi ve diğer alanlarda kaleme aldığı bu eserleri ile beraber olayı şöyle cilt olarak raflara dizdiğimizde bin 300 ciltlik bir eser ki bu ciltlerin bir örneği de Cumhurbaşkanlığı kütüphanesinde yerini almış vaziyette. Onu da kendisinden teslim aldık.

Şu anda kalan yurt dışındaki eserlerinin de getirilmesi noktasındaki çalışmalarımız bu noktada sürüyor. Buradaki vakıf yönetimi bu konuyu sıkı takipte. Onların gelişiyle birlikte de gerek buradaki müze gerek kütüphane çok daha güçlü bir hale gelecek" şeklinde konuştu.

2019 yılını inşallah Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi yılı olarak ilan edeceğiz.

2019 yılının Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi yılı olarak ilan edileceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii 2008’de İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi müzesini birlikte kurduk. İnşallah müzenin yanına da bugün defnini yapacağız. Öyle bir arzusu daha önce de olmuştu.

Bu vesile ile attığımız bu adımda da buna bir ilave yapalım istedik. 2019 yılını inşaallah Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi yılı olarak ilan edeceğiz. Bunun talimatını verdik. Bu da bizim onun manevi noktadaki hayatı için bir izdüşümü olur diye düşünüyorum.

94 yıllık bir hayat. 1960 yılında İstanbul Üniversitesinde malum olaylardan sonra ne yazık ki hocamız da adeta sürgün yiyen insanlardan bir tanesi olmuş ve Almanya'da çalışmalarını devam ettirmiş. Böyle bir insan... Rabbim taksiratını hasenata tebdil etsin. Cenneti cemali ile müşerref kılsın." diye konuştu.

Değerli Dostlar! Aziz Genç Kardeşlerim!

Aslında kendimizde ne kadar büyük bir cevherin bulunduğunu fakat bu cevheri tespit etmek gerektiğini kendi hayatından örnek vererek şöyle dile getiriyor Bilimler Tarihçisi Prof.Dr. Fuat Sezgin:

“Kitapların hazırlanması 10 yıl kadar sürdü. Ondan önce bir şey söyleyeyim izninizle.

Tam da burada gençliğe faydalı olacak, onlara daha çok cesaret verecek, güçlükler karşısında mukavemet kazandıracak bir şey daha anlatayım bu kitapla ilgili.

Türkiye’yi daha terk etmeden evvel, Avrupalılar Carl Brockelman’ın kitabını yeni baştan yazacak bir komisyon kurmayı düşünüyorlardı.

Oryantalistler kongrelerinde bunu mütemadiyen müzakere ediyorlardı. Bu kitabı Hollanda’nın Leiden şehrinde Brill diye bir firma basmıştı. UNESCO da bu işi ki benim böyle bir işe soyunduğumdan haberleri yoktu- Brill firmasına vermişti.

Ben Türkiye’yi terk etmeden 20 gün evvel bu firmadan “Böyle bir kitap hazırlıyormuşsunuz. Bizimle görüşmek ister misiniz?” diye bana bir mektup geldi.

Ben de onlara mektup yazdım. Zaten Türkiye’den ayrılmak üzereydim. Almanya’ya gidişimin 4. gününde Hollanda’ya gittim. Onlarla müzakere ettik.

Şu, bu derken bana kitabın finansman meselesini UNESCO’nun halledeceğini söylediler. Bu arada Hollandalı oryantalistler toplanmışlardı, bir sohbet ortamında adeta beni imtihan ettiler.

Sonra, “Bu adam bunu yapar...” diyerek beni desteklediler. Buna rağmen Alman ve Fransız oryantalistler arasında şu kanaat hâsıl olmuştu: “Bunu ancak bir komisyon yapar!”

Açıktan, “Bu bir komisyon işidir, bir fert tarafından yapılamaz” diyorlardı.

Bir gün Cambridge’te oryantalistlerin kongresinde bu kitabın yazım işinin hangi komisyona havale edileceğinin müzakere edileceği haberi geldi bana.

Dostum Profesör Hartner bunu öğrenince heyecanlandı, çok sinirlendi: “Gidin, hakkınızı müdafaa edin!” diyerek bir bilet aldı ve apar topar beni gönderdi.

Orada Prof. Albert Dittrich diye bir arkadaşım vardı. İnsaflı bir adammış. Cambridge’te bir nehir kenarında oturduk. Ben ona hazırladığım iki cildin yazmalarını, müsveddelerini gösterdim.

Dedim ki: “Ben bu işi bu kadar ilerletmişim. Artık bir komisyona lüzum yok.”

O adamcağız bana inanmış, beni müdafaa etmiş...

Onu başkan yapmışlardı, başkanlıktan istifa etti adamcağız. Sonra tekrar Londra’da toplandılar, beni de çağırdılar. O toplantıda münakaşalar ettik. Biri Fransız diğeri Alman iki adam vardı:

“Biz bunun bir şahıs tarafından yapılacağına inanmıyoruz.” dediler. Sonra, Komisyon üyelerinden bizim Türklerin de tanıdığı Bernard Lewis: “Bu işi bir Türk’ün yapacağına inanmıyorlar.” dedi.

Neyse oradan böyle ayrıldım ve bir sene sonra Brüksel’den bir mektup geldi bana. O arada komisyonun başına bir Fransız âlimi geçirmişler. Mektupta bana: “Duyduğumuza göre siz de bu işlerle meşgulmüşsünüz. Böyle bir kitap yazıyormuşsunuz. Bizimle görüşmek ister misiniz?” diyor.

Ben de cevap olarak: “Benim kitabımın iki cildi matbaaya gitmek üzeredir. Bunun bir komisyonla olacağını düşünmüyorum. Bunu ancak bir fert yapabilir, komisyonun yapması mümkün değildir. Bu bir ansiklopedi değildir. Bir zihniyetin, bir aklın bu işin baştan sona kadar harmonisini sağlaması lazımdır” dedim.

Ondan sonra bana haber geldi, aralarında konuşmuşlar ve:

“Biz bunu bir Türk’ün, bir Müslüman’ın yapabileceğine inanmıyoruz.” demişler. Sonra komisyon başkanlığını Mainz şehrinden şarkiyat müdürüne vermişlerdi. O da bir gün benim kitabı basmakta olan matbaanın sahibi ile konuşurken demiş ki:

“Bir zamanlar bir Türk vardı. Ben böyle bir kitap yazacağım diyordu. Böyle palavraları çok duyduk biz!”

Adamcağız ona demiş ki: “Siz ne diyorsunuz! Ben o kitabın 35 formasını bastım bile!”

Neyse kitap çıktı. Oryantalistler kitabı gördüler ve inanmaya başladılar. Mesele de kapandı.

Ben 60 yılımı verdim ama milletler için zaman bir insanın ömründen ibaret değildir.

Türkiye’de genç dimağlara okuyan nesillere bir tavsiyem var.

İslam dünyasının ne yapıp edip müspet yönleri itibariyle Avrupa’yı yani bu günkü modern medeniyeti anlaması, tanıması ondan ilmi terakki adına bütün unsurları mümkün olduğu kadar alması lazım...

Türk insanın benim milletimin bu hususta en büyük adımı atacağına inanıyorum. Bu istikbali yapacak olan bu milletin çocuklarına, gençlerine, ilim adamlarına bu hislerimi hep duyurma arzusunu taşıdım.” demiştir.

Fuat Sezgin, devasa eserler vermek için, karıncalar gibi çalışmak lazım geldiğine inanan bir ilim adamıydı.

Fuat Sezgin gibi bir ilim değerine sahip olmak Türkiye için büyük bir kazanımdır.

Bilimler Tarihi Dostu Prof. Dr. Fuat Sezgin, tüm dünyaya, bilim alanındaki üstün çalışmalarıyla, neler başarabileceklerinin örneklerini sergilemiştir. İlim- Bilim Dünyasına yeni ufuklar açmış; bu sahada kendilerini otorite olarak kabul ettiren bilim adamlarının hayranlığını kazanmıştır.

Bilimler Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin gibi ciddi, birikimli, gayretli, azimli, kararlı, merhametli, fedakâr, sabırlı; aziz milletine ait yüce değerleriyle donanmış samimi ve inançlı, adeta çift kanatlı Bilim Tarihçileri yetiştirmek hayalimiz, büyük ufkumuz, hedefimiz olmalıdır.

“Siz gençsiniz aceleniz olmayabilir, âmâ benim fazla vaktim yok. Çok hızlı hareket etmemiz lazım.” diyerek bizlere “Vakit nakittir” atasözünü hatırlatırcasına zamanın çok kıymetli olduğuna, yapılacak işlerin mutlaka vaktinde, medeniyetimizin yeniden ihyası için en hızlı şekilde yapılmasına işaret ediyor. “Vakit geçiyor vakit! Zaman geçiyor!

Dünya nimetlerinden feragat edebilmeniz,

Sabırlı olmanız,

Masa başında oturmanızı ve okumanızı, aklın yapılan işte olması gerektiği, düşünmeleri ve düşünüp fikirlerinizi geliştirmeniz gerekir.

Okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız. Bu işler dilsiz olmaz. Milletimize sesleniyorum.

Dil korkusundan kendilerini kurtarsınlar ve hemen gramere sarılsınlar!

İnsan hayatında sürekli öğrenmek çok mühimdir. Bu hafta ben bir şey öğrendim mi? Kendisine sorması lazımdır.

“İki günü birbirine eşit olan zarardadır.”

Demek ki İslam dini sizden her gün yeni bir şey istiyor. Bugün ne öğrendin bugün yeni bir hayır işledim mi? diye sormalıdır.

Keza “İslam Medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, batılılara anlatmaktan daha zor.

Allah korkusunu, Allah’ın bütün hareketlerimizi kontrol altında tuttuğunu bilme şuurunu, tavsiye ederim.”

Paha biçilmez eserlerinde ve konferanslarında yüce milletimize ait manevi ve ahlaki değerler hep öne çıkmaktadır.

Bilimi keşfetmeye, öz değerlerimizi bilimle okumaya ve eleştirel akılla buluşmaya vesile olabileceği düşüncesiyle fikri, dirayeti, ilmi müktesebatı, özgüvenli istikameti ve yetkinliği ile dünya bilim tarihine bir şerh düşen asırlık çınar, bilim insanının insanlığa emaneti eşsiz mirasının, akademi dünyasına ve medeniyetimizin yeniden inşası için “ben varım” diyen büyük ufuk sahibi herkese ilham vermesi temennisiyle...

Günde aşağı yukarı, en az 13–14 saat çalışmaya gayret eden Bilimler Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin'in anlamlı ve anlaşılır tavsiyesi ile bitirelim: "zahit ve kanaatkâr olun, dünya nimetlerine aşırı derecede kapılmayın. sabr-ı cemil denilen, güzel sabra sahip olun. Her türlü söz, hareket ve davranışlarınızda, gerçek anlamda Allah korkusu ile hareket edin. Daha çok okuyun. okurken, sakın aklınızı başka yerlere vermeyin.” Bu saygıdeğer merhum büyüğümüzün ışığından en güçlü şekilde istifade etmek dileğiyle...

İyiye, doğruya, dostluğa selam!

“Önemli” insan olma yerine “değerli” olmayı tercih eden, yaşadığı döneme değer katan, yıllar içinde bilgi ve tecrübelerini cömertçe paylaşan, yollar açan, iz bırakan, ardından “iyiki yaşadın” dedirten insanı düşünen ve düşündüren herkese selam. Değerli hocamızı rahmetle minnetle bir kez daha anıyoruz.”

Değerli Dostlar

Aziz Genç kardeşlerim!

Merhumun ruhu şad olsun, Allah kendisinden ebediyyen razı olsun. Mekânı cennet olsun.

“Niyet Hayır, Akıbet Hayır”

Olur. İnşallah.

Kalın sağlıcakla...

Adnan Yılmaz 30.06.2021/Ankara

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Adnan Yılmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Elbistanın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.