Mühür ve Elbistan’da Kullanımı

Mühür ve Elbistan’da Kullanımı

Değerli okurlar bu yazımda; kültürümüze ait, sanat ve estetik anlayışımızı yansıtan önemli öğelerden biri olan mührü konu aldım. Tarihsel süreci, kullanım alanları, İslam Medeniyeti’nde mühür geleneği, tılsımlı mühürler, Mühr-ü Süleyman, Osmanlıda mühür, Hakkaklık vb. konuları işledim. İyi okumalar dilerim…

Mühür Kelimesinin Kökeni

Farsça bir kelime olan ‘’mühr’’ , bir zemin üzerine ters kazınmak suretiyle oluşturulan, çeşitli fügürler ve yazılar içeren bir baskı aletidir. Değerli ve yarı değerli taşlara (akik, Seylan, necef, lapis lazuli, firuze vb), çeşitli madenlerden oluşan (altın, gümüş, bronz, tunç vb) yüzeylere ters kazınmasının sebebi, basıldığı zaman düz çıkmasını sağlamaktır.

Mührün Arapçası ‘’hatem’’ ‘dir. Hatem; bir şeyi sona erdirme anlamına gelen, ‘’hatm’’ kelimesinden gelir. Genellikle el yazma ve baskı eserlerin sonunda, eserin bittiğine dair ‘’temmet’’ kelimesi kullanılır. Bu kelime; bitti, tamam oldu anlamındadır. Yazma eserlerde bu son kısım, yazıların üçgen biçiminde istif edilmesiyle oluşturulur. Bu kısma ise ‘’ketebe’’ denir. Ketebelerin sonunda da genellikle ‘’mim’’ harfleri ile üçgen istif yazılır. ‘’Mimlemek’’ deyimi buradan gelir. Çoğu zaman mühür, yazan kişi veya sahibi tarafından bu kısma basılır.

Solda; Sanat ve estetik açısından birbirinden güzel Osmanlı mühür örnekleri. Ortada ve sağda; yazma ve baskı eserlerin bittiğine dair üçgen istifli kısım ve ‘’mimlenmiş’’ yazı örnekleri (Netten Alıntıdır)

Mührün kazınma işlemine ‘’hakk’’ sanatı, kazıyan kişiye ise ‘’hakkak’’ denir. Arapça bir kelime olan hakk; kaşımak, kazımak anlamındadır. Hakkaklar, bir mengene ile sıkıştırdıkları; yüzeyi düz, taş ve maden üzerine, yazı veya figürleri hakk ederler. İyi hakkaklar aynı zamanda iyi birer hattattırlar.

Mührün Tarihçesi ve Karahöyük Mühürleri

Mühürler antik çağlardan itibaren kullanılmış önemli sembollerdir. Anadolu, Mezopotamya, Antik Mısır ve İran Medeniyetlerine ait binlerce yıllık mühür örnekleri, bugün müzelerde mevcuttur. Eski Türkler ise mühre ‘’Tamga’’ adını vermiş, kırmızı mürekkep veya mum ile kullanılan mühürlere ‘’Al Tamga’’ demişlerdir. Arkeoloji terminolojisinde ise mühür baskılarına ‘’bulla’’ adı verilir. Gaziantep Zeugma Müzesi, bulla örnekleri ile dünyanın en zengin mühür baskı koleksiyonlarından birine sahiptir.

Mühürler; mektup, sandık, kapı gibi açılması istenmeyen şeyler için kullanılır. Bunlar antik çağlarda pişmiş toprak üzerine basılmak suretiyle yapılırken, günümüzde, kurşun mühür veya kırmızı mühür mumu kullanılarak yapılmaktadır.

Tarihçi Herodot’a göre ilk mühürler Babiller tarafından kullanılmıştır. Babil hükümdarı Hammurabi dönemine ait kanunlarda, adlarına ‘’burgullu’’ denilen mühür kazıcılarından bahsetmektedir. Herodot, mühürlerin yüzük formunda olduğundan da bahseder. Antik Mısırlıların da yüzük mühür taşıdıkları bilinmektedir. Hitit ve Sümerlerde ise silindir mühürler yaygındır. Bunlar çamur halindeki toprağa basılır ve pişirilir.

Sümerlere ait silindir mühür örnekleri ve baskıları (Netten Alıntıdır)

Karahöyük Mühürleri

Elbistan tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, geçmişi çok eskiye dayanan bir şehirdir. Bünyesinde birçok tarihi yapı ve höyük barındırır. Karahöyük Köy merkezinde bulunan höyükte bunların en önemlilerindendir. İlk defa 1900 ‘lerin başında Alman Arkeolog Hugo Grate tarafından, bir sondaj kazı çalışması yapılmıştır. 1947’de ise arkeolog Tahsin Özgüç ve Nimet Özgüç hocalar tarafından ikinci kazı çalışması yapılmış, çok önemli eserler bulunmuştur. 1947 kazıları bir kitap halinde yayınlanmıştır. 2015 yılında, Kahramanmaraş Müzesi nezaretinde, kazılar tekrar başlamış, önemli bulgular elde edilmiştir. Höyük ile bağlantılı olarak ikinci bir kazı alanı da, mezar niteliği taşıyan Hamza Tepe’dir. Bu kazı alanlarında çeşitli bulgular elde edilmiş, bunların yanı sıra, silindir mühürlere de rastlanmıştır.

Kazı başkanı Bora Uysal ve arazi sorumlusu Ali Çifçi Hocalar tarafından yayınlanan makalede, bulunun mühürlerden şu şekilde bahsedilmektedir:

‘’L10 açmasındaki Erken Demir Devri tabakasından ele geçen buluntular arasında 2 steatit silindir mühür, firit bir skarabeus ve pişmiş toprak bir riton ön plandadır. Üzerinde linear stilde yapılmış bir insan figürü ve bazı motiflerin görüldüğü ilk silindir mühür sık kullanılması nedeniyle silikleşmiştir. Bir kenarı kırık olan diğer silindir mühürde, birbiriyle mücadele eden olasılıkla bir karışık yaratık ile bir geyik ve bir çiçek işlenmiştir. Basit bir şekilde yapılmış skarabeusta ise yatay ve diyagonal çiziler bulunmaktadır.

Çalışmalarımız sırasında, tahrip olmuş vaziyette tespit edilen 26 numaralı

urnenin bir m. kadar doğusundan ele geçirilen steatit bir silindir mühür de

Demir Devrine aittir. Çok iyi bir işçiliğe sahip mührün mezar eşyası olup olmadığı anlaşılamamıştır. Üzerinde ortada erkek ve dişi olmak üzere bir çift sfenks, bunların üstünde bir yanda bir çift grifon, altında yere uzanmış bir erkek geyik ve en altta da sağa ve sola doğru yürüyen bir çift aslan vardır.’’

Karahöyük kazılarında bulunan silindir mühür örnekleri (Netten Alıntıdır)

Mühürlerde İslami Motifler

Mühürler hükümdarlık ve güç göstergesi olarak, tarih boyunca kullanıla gelmiş eşyalardır. Bu hükümdarlık göstergesi işlevine ‘’alamet’’ denir. Ayrıca tılsımlı mühürler kazınmış, bunların basıldığı yerleri koruyacağına inanılmıştır. Bu tarz mühürleri kazıtanlar, genellikle üzerlerinde taşımıştır. Bunun yanında mühürlerin, mistik ve efsanevi bir yanı da söz konusudur.

Bazı mitolojik anlatılarda, güç yüzüğünden bahsedilir. Bunun kültürümüze sirayeti ise ‘’Mühür kimdeyse, Süleyman odur’’ sözü olmuştur. İslami bir motif olarak karşımıza çıkan ‘’Mühr-ü Süleyman’’ , ‘’Davut Yıldızı’’ olarakta bilinmektedir. Altı köşeli bu yıldız Türk-İslam mimarisinde de sıklıkla kullanılmıştır. Özellikle Selçuklu eserlerinde sıkça görülür. Her köşenin bir anlamı olduğu söylenen bu yıldız Hz. Süleyman’ın mührüdür. Bu mühür sayesinde çeşitli mahlukata hükmettiği anlatılır. Osmanlılarda da sıklıkla kullanılan Mühr-ü Süleyman, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağından tutun da, çeşitli tılsımlara kadar kullanılmıştır.

El yazma eserleri güveden, kurttan, haşereden korumak için, genellikle kitabın iç kapağına ‘’Ya Kebikeç’’ yazılır. Bunun koruyucu bir melek veya cinin ismi olduğuna inanılır. Buna benzer bir başka örnekte ‘’Beduh’’ kelimesidir. Bu kelimenin de; mektup ve havaleleri yerine ulaştırmakla görevli bir meleğin adı olduğu inancı mevcuttur. Kelime anlamının ise; ‘’yürümek’’ olduğu söylenir. Bu inanç kültürümüzde yer etmiş ve ‘’beduh’’ yazan mühürlerin kazınmasını sağlamıştır. Bu mühürler genellikle mektuplara basılmış ve cevabın tez zamanda geleceğine inanılmıştır. Bir çeşit tılsım olan ‘’beduh’’ kelimesi, ‘’bedduh’’ şeklinde de zikredilir.

Soldan sağa; Hz. Muhammed’in Mührü Şerifi, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Sancağı (üstte Fetih Suresi, ortada Zülfikar, etrafında hilaller içinde Dört Halifenin ismi ve Mühr-ü Süleyman yer almaktadır). Sağdaki iki mühür; mektuplara basılan ‘’Bedduh’’ mühürleridir. (Netten Alıntıdır)

İslam’da mühür geleneği ise peygamberimiz döneminde başlar. Hz. Muhammed, İslam’a davet için ülke hükümdarlarına mektup yollamak ister. Bazı hükümdarların, mühürsüz mektupları okumadığı söylenince; yuvarlak siyah akik taşlı, gümüş bir mühür yüzük edinmiştir. Mektup baskılarına göre bu mühürde; ‘’Muhammed Resulullah’’ ibaresi yer almaktadır. Bu mühür yüzük, Hz. Muhammed’in vefatından sonra, Hilafet sembolü olarak; Halife Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer tarafından taşınmış, Hz. Osman’a intikal etmiştir. Ancak Hz. Osman bu mührü Medine’de Eris Kuyusu’na düşürerek kaybetmiştir. Yerine aynı ibareyi taşıyan yeni bir mühür yüzük yaptırmıştır. Halifeler bu mührün yanında kendi şahsi mühürlerini de kullanmışlardır.

Mühürlerde İslami motif denince akla, ‘’ebced hesabı’’ ve ‘’Vefk’’ ile kazınmış tılsım mühürler gelmektedir. Buna ek olarak ‘’Ashab-ı Keyf Yedi Uyurlar’’ ın isimleri de mühürlerde yaygın olarak karşımıza çıkar. ‘’Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştetayyuş’’ Yedi Uyurlara ait bu isimler, sadece mühürlere değil, ‘’pazubent’’ gibi tılsımlı metallere kazınmış ve taşıyanı koruyacağı düşünülmüştür. Yeniçeri yatağanı denilen kılıçların üzerinde de sıklıkla rastlanır.

Solda; Mühr-ü Süleyman etrafında Yedi Uyurların isimleri yer almakta, ortada ise ‘’Ya Fettah’’ yazmaktadır. Üçüncü mühür de aynı formda olup, ortasında ‘’Ya Şafi’’ ibaresi yer almaktadır. Diğerleri ise Ebced Hesabı ve Vefk ile yazılmış tılsımlı mühürlerdir. (Netten Alıntıdır)

Hükümdar mühürlerinde ise, dini beyitlerin veya ibarelerin kullanıldığını görmekteyiz. Mecmua-i Ebuzziya ve Hammer bu mühürlerden bahseder. Emevi ve Abbasi Halifeleri mühürlerinde şöyle ibareler kullanmışlardır:

‘’Yalnız Allah’a inanırım’’

‘’Kötü işler karşılığını bulur’’

‘’Ömer bin Abdülaziz Allah’a inanır’’

‘’Hüküm Hakim’in hükmüdür’’

‘’Ey Velid! Ölümden kork!’’

‘’Allah’tan iste verecektir’’

‘’Benim bütün itimadım, ölümsüz olanadır’’

‘’Tedbir kimden gelirse, emniyet ondadır’’

‘’Tecrübeye itibar eden, tedbir derdinden kurtulur’’

‘’Ey emelim seni hayırlı işimle mühürlüyorum’’…

Hakkaklık Sanatı ve Mühür Figürleri

Mühürler estetik ve sanatı da yansıtan önemli emarelerdir. Özellikle sanatsal açıdan insanda hayranlık uyandıran bir yanları vardır. Bunun sebebi mührü kazıyan, yani ‘’hakk‘’ eden ‘’hakkak’’ ların maharetidir. Toplumun hiyerarşik yapısını, ekonomik durumunu, sanat anlayışını ve estetiğini mühürde görmek mümkündür. Hakkaklar iyi birer hattat olup, hat sanatını değerli taşlara veya metale ters kazıyan sanatçılardır. Çoğu zaman kazıdıkları mühürlere isimlerini de imza şeklinde hakk etmişlerdir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde hakkaklardan uzun uzun bahsetmiş, hangi taşlardan veya madenlerden mühür kazıdıklarına dair bilgiler vermiştir. Evliya Çelebi mühürcüleri ve hakkakları üç kısma ayırır; birincisi ‘’Esnaf-ı Hakkakan’’, ikincisi ‘’Esnaf-ı Mühür-künan’’, üçüncüsü ise ‘’Esnaf-ı Mühür-künan-ı simü Heyakil’’ …

Hakkaklar hakkında detaylı bilgi olmamakla beraber, Lonca Teşkilatı dahilinde oldukları bilinmektedir. Mühürler resmi evraklarda tasdik ibaresi olduğu için, hakkaklık belli bir güveni ve dürüstlüğü de gerektirmekteydi. Bunun sebebi, sahte mühür kazımanın önüne geçme isteğidir. Bu yüzden hakkak çırakları, tavsiye üzerine alınmış, küçükten bu bilinçle yetiştirilmişlerdir. Çoğu zaman kazıdıkları mühürleri de bir deftere basarak kaydetmişlerdir. Bazı hakkaklar, mührü kazıtan kadın ise, kazıdıkları mühre imza atmamış, bunu uygun bulmamışlardır.

Mühürler çeşitli yazı karakterleri ile kazınmış; yaygın olarak ‘’talik’’ ve ‘’sülüs’’ yazı tarzı kullanılmıştır. Kazıtan kişinin mizacı ve kullanılan sözler onun şahsını ortaya koymaktadır. Örnek olarak; ‘’Hüda bende’’ ile başlayan mühürler teslimiyeti ifade eder. Allah’ın kulu… diye başlamaktadır. Başka bir örnek ise ‘’Tevekkeltü Ala’l-lallah Hakir’ü-l Fakir….’’ Diye başlayan şahıs mühürleri de sıklıkla görülmektedir. Mühürde harflerin istifi de çok önemlidir. Arap harfleri hat sanatına uygun olduğu için mühürlerde de estetik ve ahenk içinde kazınmıştır. Harflerin dışında çeşitli bitkisel motifler, tuğra şeklinde mühürler ve saadet düğümü gibi motifler de işlenmiştir. İran mühürlerinde; yazının yanında insan figürleri ve mimari figürler de görmek mümkündür. Gayri Müslim mühürlerinde ise; haç, kuş vb motifler sıklıkla kullanılmıştır. Ancak bu sanatı zirveye ulaştıran Osmanlı Hakkaklarıdır. Tespit edilenlerden bazıları; Fenni, Misli, Sırri, Aşki, Sami, Zeki, Azmi, Hilmi, Dana, Seza, Resa, Mecdi, İzzet ve özellikle Yümni’dir.

1. Saadet Düğümü istifli Mühür; Elbistanlı ‘’Es-seyyid Mehmet Sırrı 1296 (1879)’’ (Orhan Saydam Arşivi)

2. 1277 (1862) Tarihli ‘’İbrahim’’ yazan bu mühürde Ay-Yıldız ve Hayat Ağacı motifleri dikkat çekicidir.

3. Tuğra şeklinde istif edilmiş bu mühürde ‘’Mehmet bin Hacı Ahmet Rihavi’’ yazmaktadır.

4. ‘’Ali’’ yazan bu mühürde ‘’Ye’’ harfinin kuyruğu ‘’Zülfikar’’ şeklinde tasvir edilmiş, altta ise yine saadet düğümü çizilmiştir. (Netten Alıntıdır)

Osmanlı padişahlarının mührü ise tuğralarıdır. Tuğra yanında farklı mühür kullanan padişahlar da mevcuttur. Padişahların birkaç mührü olup, bunların bazıları iktidarı temsil ederken, bazıları da vakıflarına ait kütüphane mühürleridir. Bu mühürlerin siyasi bir yaptırımı yoktur. Osmanlı geleneğinde mühür verme, göreve tayin; mührü geri alma azletmek anlamındadır.

Şahıs mühürlerinin yaygın bir biçimde kullanıldığını görmek mümkün. Zira devlet dairelerinde II. Meşrutiyet’e (1908) kadar, imza atma yerine mühür basma ve halkın resmi taleplerini evrakı mühürleyerek sunmaları zorunlu bir uygulamaydı. II. Meşrutiyet’ten sonra memurların mühür kullanma mecburiyetinin kalkması ve cumhuriyetin ilanından sonra yapılan Harf Devrimi’nin okuma yazma oranını arttırması üzerine, imzanın yaygınlaşması mühür kullanımı ve hakkaklık mesleğini azaltmıştır. Günümüzde resmi kurumlarda mühür kullanılmakta, bunun yanı sıra klişeler ve kaşeler de bulunmaktadır.

1. ‘’Mıgırdiç bin Bedros’’ isimli Maraşlı bir Ermeni’ye ait 1335 (1917) tarihli mühür

2. ‘’Ovannis Gelgeloğlu’’ isimli Abdülmecit Han döneminin bankerlerinden birine ait iki dilde kazınmış 1847 tarihli mühür

3. ‘’İbrahim Edhem’’, 4. ‘’Hafız Hacı İbrahim’’, 5. ‘’İsmail Hakkı’’ yazılı şahıs mühürleri (Hanifi Doğan Koleksiyonu)

6. Cumhuriyetin ilk dönemleri ‘’Huyşut’’, 7. ‘’T. Olgun’’ yazılı paraf mühür (Orhan Saydam Arşivi)

8. ‘’Eş-şeyh Muhammed Hanedi’’ yazılı 1285 (1868) tarihli şeyh mührü (Netten Alıntıdır)

Elbistan’da Mühür Kullanımı

Mühür kullanımı Elbistan’da yaygın bir biçimde uzun yıllar devam etmiştir. Resmi evrakların yanında, mektupların, yazıların, kitapların vs mühürlendiği bilinmektedir. Buna örnek olarak, Ahmet Hayati Efendi tarafından 1800’lerin başında Elbistan’da kurduğu vakıf kütüphane verilebilir. Bugün o kütüphanenin mührünü taşıyan bir takım kitaplar, bazı kütüphanelerde mevcuttur.

1. 1800 lerin başında Elbistan’da Es-seyyid El-Hac Ahmet Hayati Efendi tarafından kurulan Kütüphanenin Mührü

2. Elbistan Kazası Tapu İdaresi Mührü (Til Köyü Şam Yolu Mevkine Ait Tapu Nüshasından)

3. Elbistan Tapu Katibi Vekili Refik yazılı pula basılmış mühür (Til Köyü Boz Yer Mevkine Ait Tapu Nüshasından)

4. Elbistan Maliye Süvari İkinci Daire Tahsildarı Mehmet 1339 (1921) (Elbistanlı Kudretler Sülalesinden Tahsildar Mehmet Efendi (Alkaya) mührü)

Altta; 1913 yılı Elbistan Rüştiye Mektebi’ne ait bir diplomada bulunan ulemaya ait tasdik mühürleri

Mühürler genellikle cep saati kösteğinin ucuna asılarak veya kese içerisinde taşınmıştır. Tesbihinin ucunda mühür muhafaza edenler de mevcuttur. İhtiyaç halinde kadınların da mühür kazıttıkları görülmektedir. Özellikle mal sahibi kadınların, tapu vs işlerinde mühür kullandıkları bilinir. Elbistan’a ait, Osmanlı dönemi resmi kurum mühürlerinden elimizde hiç örnek yoktur. Ancak tapu nüshalarından vs örnekleri görülmektedir. Elimizdeki bir diploma nüshasında devrin Elbistan ulemasının onay mühürleri mevcuttur. Şahıs mühürlerine ise sıkça rastlanıldığı gibi genellikle tunçtan yapılma mühürler kullanılmıştır. Okuma yazma oranının artması ve imza alışkanlığı, şahıs mühürlerinin kullanımını azaltmıştır.

Kağıda basılmasa da, harman zamanı hasadın üzerine basılan ‘’resim’’ veya ‘’reşim’’ denilen ahşap mühürler de mevcuttur. Ekinler biçilip harman yerine getirilince ‘’gem’’ adı verilen, sistemle buğday başağından ayrılır. Gem; ahşap bir kapı üzerine çakılan, çakmak taşlarının (gem taşı), bulunduğu yüzeyi, binek hayvanı ile ekinin üzerinde döndürmek suretiyle, buğdayı başağından ayırma işlemidir. Daha sonra buğday, ‘’silme’’ veya ‘’külek’’ adı verilen kaplarla ölçülerek yığılır. Oluşturulan bu öbek bozulmasın veya üzerinden alınmasın diye ‘’reşim’’ ile her yanı mühürlenir.

1. Elbistan Kullar Tatları Köyüne ait bekçi brövesi 2. Yine aynı köye ait muhtar mühürleri

Alttaki ahşap ise ‘’Ya Bereket-i Halil’’ yazılı ‘’Reşim’’ 1284 (1867) tarihli. (Kaynak: Atıf Nakiboğlu)

Kaynakça:

1. Osmanlı Mühürleri, Hammer, Çeviren: Ümit Öztürk, Pera Yayıncılık

2. 7 Gün Dergisi, Eski Mühürcülük Sanatı, İbrahim Alaettin Gövsa, 1940

3. Mühür Makalesi, Necati Fahri Taş-Nebi Bozkurt

4. Mühür Makalesi, Mübahat Kütükoğlu

5. Hakkaklık Makalesi, Mehmet Zeki Kuşoğlu

6. İslam Ansiklopedisi Mühür Maddesi

7. Elbistan Karahöyük Kazısı Makalesi, Bora Uysal-Ali Çifçi

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Orhan Saydam - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Elbistanın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

06

Ali dogru - Kıymetli ve çok sevdiğim ogrencim çalışmaların araştırmalarından dolayı seni tebrik ederim.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Nisan 13:12
04

Hanifi Doğan - MaşAllah kardeşim. Çok güzel bir çalışma olmuş. Başarılarının devamını dileyerek bir sonraki çalışmanı heyecanla beklediğimizi bildirmek isterim.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Nisan 13:12
03

Murat Yıldırım - Bu eserleri senin elinden canlı görme imkanını bulmuştum abi. Şuan bilgiler dahilinde detaylı okuyunca iyice yerleşmiş oldu. Eline sağlık.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Nisan 13:12
02

Münevver Önal - Canım Orhan'ım mühürlere dair bu kadar geniş çapta bir bilgiyi daha önce okumamıştım.Emeğine sağlık canım.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Nisan 13:12
01

Mevlüt ÇANAK - Çalışma ve Birikimlerinizi bizlerle paylaşmanızdan dolayı teşekkür ederiz.Affınıza sığınarak sormak isterim ki;Es-seyyid'lik Elbistan'da şu an hangi soyisimli aile de?Nakıboğulları 'Nakıb'ul eşraf'mıdır? Bilginiz dahilinde cevaplarsanız seviniriz!

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Nisan 13:12