Temur: “Deprem güvenliğinde 1999’dan daha iyi durumda değiliz”

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Elbistan Temsilcisi Mehmet Temur, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 19.yıldönümüyle ilgili olarak yaptığı açıklamada, Türkiye’nin deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda olmadığını söyledi.

Temur, bir doğa olayı olan depremin, doğal afete dönüşmesini önlemenin yolunun, planlama-kentleşme ve yapı denetim sisteminden geçtiğinin de altını çizdi.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadıklarını ve unutmayacaklarını belirten Elbistan Temsilcisi Mehmet Temur, “17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleriyle ortaya çıkan acıların yükünü kalbimizde taşıyoruz. Başta yerel ve merkezi düzeyde ülkemizi yönetenler olmak üzere; her kurum, kuruluş ve imza sorumluluğunu üzerinde taşıyan herkesin bu günlerde bir kez daha düşünmesini istiyoruz. 1999 depremleri, bölgede yapı stokunun yüzde 25’inin kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Depremden sonra görüldü ki, sorun sadece göç ve bunun getirdiği gecekondulaşmayla açıklanamayacak kadar büyük. Kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane ve okulların da bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koydu. Hafif hasarla atlatılması gereken depremlerde dahi yapıların kullanılamaz hale gelmesi ve can kayıplarına yol açması, mevcut yapılardaki tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir” diye konuştu.

Ülkemizdeki yapı stokunun ayrıntılı envanterinin olmamasının, olası bir depremdeki davranışları büyük etkileyeceğini kaydeden Temur, şunları söyledi:

“Ülkemizde yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta, ancak bu yapı stokunun ayrıntılı bir envanteri çıkarılmadığı için depremde bir bütün olarak nasıl bir davranış sergileyeceği bilinmemektedir. Bilinen, mevcut binaların yüzde 67`sinin ruhsatsız, yüzde 60’ının 20 yaşından büyük olduğudur. 17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 19 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınamadığı, oy ve rant uğruna var olan risklere yenilerinin eklendiği görülmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz. 1999 depremleri, asıl sorunun sağlıksız ve kaçak yapılaşma, mühendislik hizmeti almadan yapıların üretilmesi ve yapı üretim sürecinin denetlenmemesi olduğunu açığa çıkardı.

Belirtmeliyiz ki, uzmanlıklar dikkate alınmadan şantiye şefli görevlendirilmesi bilime ve bilgiye aykırıdır. Ayrıca 30 bin m2‘ye kadar 5 inşaatın şantiye şefliğini yapmış olmak doğru değildir. Yine yakın bir zaman önce ruhsatlardan, mühendis ve mimarların imzasının kaldırılmış olması sahteciliğe neden olacağı gibi, mesleki yetkinliği de zaafa uğratacaktır. Açıktır ki, Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç duyulan düzenlemeler yapılmaz ise, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır.”

Kentsel Dönüşüm uygulamalarına da değinen Temur, “2011 Van depremi, Kentsel Dönüşüm için milat olarak kabul edilerek, 2012 yılında 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu ile kentsel dönüşüm proje ve uygulamaları yasalaştı. Depreme karşı kentlerimizi, binalarımızı hazır hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin bu amaca ne kadar hizmet ettiği tartışmalıdır. “Riskli alan”, “riskli yapı” belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluk, mağduriyetlere ve hak kayıplarına yol açmakta, yeni sorun alanları yaratmaktadır. YIK-YAP anlayışı kentsel dönüşümün temel mantığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentlerimiz inşaat projelerinin birer “arazisi” haline dönüşmüştür. Kentsel dönüşüm; sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması anlayışıyla; kapsamlı bir şekilde projelendirilmeli ve uygulanmalıdır” ifadelerini kullandı.

Ülke topraklarımızın önemli bir bölümünün deprem riski altında bulunduğunu vurgulayan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Elbistan Temsilcisi Mehmet Temur, “Sorun depremin kendisi değil afete dönüşmesidir. Ülke gerçekleri hazırlıklı olmamızı işaret ediyor. Yapıları depreme karşı hazırlamanın iki yolu vardır: İlki; mevcut yapı stoku durumunun tespit edilerek iyileştirilmesi, onarılması, güçlendirilmesi veya yeniden yapılmasıdır. İkincisi; yeni yapılacak olan yapıları, bilim, teknoloji ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yapmaktır. Planlama ve tasarım aşamasından yapının kullanıma açılmasına kadar tüm süreçlerin mesleki yeterliliğe sahip mühendisler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesidir. Ayrıca, risklerin transfer edilmesi bakımından yapı sigortası ve mesleki sorumluluk sigortası yapılmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; bir doğa olayı olan depremin, doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, planlama-kentleşme ve yapı denetim sisteminden geçmektedir” cümleleri ile açıklamasını tamamladı.

14 Ağu 2018 - 17:44 - Güncel


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Elbistanın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistanın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistanın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistanın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.